نبذة مختصرة : Öz Bu makalede eleştirel teori bağlamında Kant'ın, insan zihnine ait olduğunu ileri sürdüğü yargı gücü yetisinin “bağlayıcılık” ediminin temelleri üzerinde durulmaktadır. Kant felsefesinin bir sonucu olarak, insan zihnine ait algılamanın -salt duyu verileri vasıtasıyla- ancak tek teklere yönelik gerçekleşmesi ve insan aklının kendisinin, çalışma biçiminin ve hatta verilerinin her bir insanda aynı olduğuna dair iddiasına paralel biçimde kapitalizmin insanları araçsallaştırması, onların bizzat kendilerine ve ürettiklerine karşı hissettikleri yabancılaşmanın normalleşmesi Marx felsefesi ile ilişkilendirilerek ele alınmaya çalışılmıştır. Marx’ı yeniden yorumlayan 20.yy. filozoflarının ortaya koyduğu bir düşünce sistemi olan Frankfurt Okulu’nun düşünürleri, Kant’ın Marx felsefesi üzerindeki olumsuz etkilerini Aydınlanmanın Diyalektiği’nde ele almışlardır ve her iki felsefi sistemin de karşı çıktıkları düşünsel evreni genişlettiğini iddia etmişlerdir. Bu minvalde, Kant’ın ve Marx’ın felsefelerinin, bireyi içinde bulunduğu verili durumu kabul etmek dışında hareket edemeyecekleri bir çıkmaza sürüklediği öne sürülmektedir. Kant felsefesinin “anlama yetisi” ve “yargı gücü yetisi” kavramlarından hareketle, üç bölümden oluşan çalışmanın ilk bölümünde Kant’ın, insan zihnini anlama yetisi aracılığıyla dış dünyayı ve bizatihi kendisini kuran nitelikle tanımlamış olmasına karşın, üzerinde etki bıraktığı Marx felsefesinde aynı öznenin kendisine ve ürettiklerine yabancılaşmasının yolunu nasıl açtığı ortaya konulmaya çalışılır. İkinci bölümde, eleştirel teorisyenlerin Marx felsefesini, yabancılaşma kavramı üzerinden; dolaylı olarak Kant felsefesini yargı gücü yetisi temelinde hangi bakımlardan tahakküm sistemi oluşturdukları iddiası ile eleştirdikleri incelenmiştir. Üçüncü bölümde ise Kant’ın ve Marx’ın ele alınan görüşleri bağlamında eleştirel teorisyenlerin üzerlerinde bıraktıkları etki ve yapılan eleştirilerin haklılığı tartışılmıştır.
No Comments.